Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
Kamu Haberleri

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri varken 600 Milletvekiline ne ihtiyaç var!

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul Milletvekili) – Üç yıl önce seçilerek geldiğimiz Meclisin bugünkü yasama bilançosunu ortaya koyarsak, biz, 600 vekil, Mecliste 2.275 maddeden oluşan 183 öneriyi görüştük, bunların 108’i uluslararası sözleşmeler. Saray ise tek başına 2.370 maddeyi gerekçesiz bir biçimde yürürlüğe koydu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yoluyla. Bizim yasalaştırdığımız yasaların çoğu torba nitelikte, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin önemli bir kısmı da yine torba CBK nitelikte.

Devleti temsil ve yürütme yetkisi tek kişide toplandı

Peki, acaba bu tablo nasıl ortaya çıktı? Bu bir paralel yasama mı, bu nitelikli yasama mı yoksa bir sistem sorunu mu? Şu ön saptama yapılabilir; 24 Haziran 2018’den sonra yürürlüğe konulan anayasal yapının başlıca özellikleri şunlardır: Hükûmet ve kurul hâlinde siyasal karar düzenekleri lağvedildi, devleti temsil ve yürütme yetkisi tek kişide toplandı, anayasal denge ve denetim düzenekleri kaldırıldı, siyasal sorumluluk ilkesine son verildi, hesap verebilirlik ilkesi kaldırıldı. Peki, acaba bu durum Türkiye’de nasıl bir üç yıllık tablo, siyasal ve anayasal tablo yarattı? Bu durum aslında parti Başkanlığı yoluyla devlet yönetimi, mutlakiyetten tanzimata ve meşrutiyetten cumhuriyete, uzun bir evrim sürecinde oluşan kurallar ve kurumlar ile geleneklere OHAL ortam ve koşullarında birkaç ay içinde âdeta tarihi geri çevirme iradesiyle son verilmesi sonucudur. Bu bakımdan üç yıllık görünüme gelince, esasen tarafsız bir Cumhurbaşkanı yerine parti Başkanı yoluyla devlet yönetimi söz konusudur. Bu çerçevede, siyasal partiler ve serbest seçim ilkesi çok yönlü olarak zedelenmektedir. Bunu, kayyum, kapatma ve fezleke üçlüsüyle özetleyebiliriz.

CBK’ler yoluyla kamu yönetiminin geleneksel yapısı altüst edildi!

Yasama organı, yasa koyma ve kaldırma yetkisine sahip olduğu hâlde öneriler Meclis dışında hazırlanmakta, demokratik muhalefetin hiçbir önerisi gündeme gelmemekte ama İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi zaman zaman gece yarısı kararlarıyla uluslararası sözleşmelerden çıkılabilmektedir. Yargı ise anayasal yargı bağımsızlığına rağmen, öncesi, esnası ve sonrası müdahalelerle artık devlet-çete ilişkisi üzerine bile gidemez hâle gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, tehdit altında olmanın ötesinde kapatılmakla tehdit edilmektedir. CBK’ler yoluyla kamu yönetiminin geleneksel yapısı altüst edilmiştir. Kamu yönetimi, âdeta şu 3 sözcükle özetlenebilir: Çeteleşme, çifte maaşlar ve çürümüşlük. Merkezin yerel yönetimler üzerindeki baskısının ise Anayasa madde 124’ün dışında olduğu bilinmektedir.

Ülke yağmalandı!

Ülke yağmalandı, toplum ise yoksullaştırıldı bu dönemde. Kişisel iktidar ereğinde, merkezleşme yoluyla Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararları ihlal edilerek doğal, tarihsel ve kültürel miras yağması hız kazandı. Kamu İhale Kanunu delik deşik edildi ve âdeta bir iç deniz, ölü denize dönüştürüldü. Sosyal devlet gerekleri yerine devletin paraları inatlaşma projelerine yönlendirildi ve bu şekilde ülke yağmalanmakta, halk ise yoksullaşmaya yönlendirilmekte, sevk edilmektedir.

Özetle, parti başkanlığı yoluyla devlet yönetimi sonucu devlet partileştirildi ve parti devletleştirildi; her ikisi kişiselleştirildi. Anayasasızlaşma ve çifte anayasa çelişkisi ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.

Tarihine yabancılaştırılmış bir toplum, uluslararası alanda yalnızlaştırılmış bir devlet içerisinde yaşamaktayız, gelinen nokta budur. Peki, ya çözüm nerededir? Çözüm aslında demokratik anayasadır.

Hesap verebilir bir hükûmet kuracağız

Peki, bu nedir? Bu, anayasal denge ve denetim düzeneğinin görev, yetki ve sorumluluk ilkesinin, hesap verebilir bir hükûmetin olduğu anayasal düzendir. İşte, burada, bizim demokratik muhalefet olarak irademiz esasen bu yöndedir ama Cumhur İttifakı’nın çelişkisi şudur: Biz ne zaman “demokratik anayasa” dediysek üç yıldır hep karşı çıkan Cumhur İttifakı son üç aydır “anayasa” demeye başlamıştır, “Şimdi yeni anayasa vakti!”demeye başlamıştır ama kuşkusuz bunu demesi yetmez. Bu anayasa, tıpkı demokratik muhalefetin istediği gibi demokratik bir anayasa mı olacak yoksa bu anayasa monokratik anayasanın derinleştirilmiş biçimi mi olacak? İşte, cumhuriyetin 100’üncü yılına iki yıl kala toplumda, demokratik anayasa yanlıları ile monokratik anayasa yanlıları arasında ayrışma derinleşmekte ama burada anayasal bilgilenme hakkı ile anayasal kamuoyu başlıca dürüstlük ölçütü olacaktır.