Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
Genel

Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale Milletvekili) -Bugün hüzünlü bir gün. Bugün, bundan seksen üç yıl önce bir millet, kurucusunu, önderini, güç aldığı liderini kaybetti. O, öyle büyük bir liderdi ki gücünü halkından almış, halkının sevgisiyle başarılamaz denilen hedefleri başarmıştır ve çağını aşan vizyonuyla “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.” diyerek günümüze dahi ışık tutmuştur. “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.” diyerek, günümüzde Türkiye’yi yönetenleri 15 Temmuzdan çok önce uyarmıştır.

“Millî ekonominin temeli ziraattır.” diyerek, şimdilerde yerli ve millî olduğunu iddia eden ancak samanı dahi yurt dışından getirenlere doğru yolu göstermiştir.

“Bir devlet ki kendi kanunlarına göre yargı hakkını yabancılara uygulayabilmekten yoksundur, o devlete bağımsız denilemez.” diyerek, bugün “kamu-özel iş birliği” adı altında İngiliz mahkemelerinin yargısını kabul edenleri uyarmıştır.

“Türk tarihi incelenecek olursa gerileme ve yıkılma nedenlerinin ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı anlaşılır.” diyerek, pazardan çöp toplayan ailelerin, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden babaların olduğu bir tablonun bizi felakete sürükleyeceğini anlatmıştır.

“Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner.” diyerek politik bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla sağlanabileceğine dikkat çekmiş, bugün bir Amerika’ya bir Rusya’ya efelenip süt dökmüş kedi gibi kapıda bekleyenlere, rahibi uçurup gazeteciyi kaçıranlara ders vermiştir.

İstanbul Sözleşmesi’ni iptal edenleri “Şuna inanmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey, kadının eseridir. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.” diyerek uyarmıştır.

O; istese padişah olabilirdi, kral olabilirdi, “Türk halkının karakterine en uygun yönetim biçimi başkanlıktır.” diyerek “Hızlı karar almamızı sağlıyor.” diyerek tek adam olabilirdi. Kendisini, hısım ve akrabalarını, yandaşlarını “Millete hizmet ediyorum, yol yapıyorum, köprü yapıyorum.” diyerek zenginleştirebilirdi. O ne yaptı? Bütün mal varlığını Türk milletine bağışladı. Çok sevildi Atatürk çünkü kendinden çok milletini sevdi, bütün bir ömrünü ülkesine adadı; hep aydınlığı, hep doğruyu, hep vicdanı işaret etti. İşte bunun için bütün karanlık odaklar da hep onu hedef aldı. Ancak milletin hafızasından onu silmeye çalışanlar gördüler ki onu unutturamıyorlar. Hâlâ tüm millî bayramlarda halk her yıl artan kalabalıklarla Ata’sına koşmakta. Tam seksen üç yıl sonra 10 Kasımda saat dokuzu beş geçe bütün Türkiye susmakta, yaptığı işi bırakarak iki dakikalık saygı duruşunun ardından kaybettiği liderini düşünmekte ve onun için hüzünlenmektedir.

Nedir onu milletinin gönlünde bu kadar özel kılan şey? Geçmişe takılı kalmayıp hep geleceği düşünmesidir; Türk milletine inanması, güvenmesi ve bunu her fırsatta belli etmesidir; çağını aşan devrimleriyle ülkesini medeni ulusların ilerisine taşıma çabasıdır; bilgili, barış yanlısı bir lider olması, Türkiye’nin geleceğini gençlere emanet edecek kadar ileri görüşlü olmasıdır.

“İki Mustafa Kemal vardır.” der Yüce Atatürk. “Biri ben, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal; ikinci Mustafa Kemal, onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem. O ben değil, bizdir; o, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur.”

Böylesine büyük bir lider unutulamaz ve unutulmayacaktır. Bize düşen görev, onun vasiyetini yerine getirmek yani akıl ve bilimi kendimize rehber edinerek ülkemizi çağdaş ve medeni ulusların ilerisine geçirecek çalışmaları yapmaktır. Ne mutlu bize ki böyle bir lidere ve onun gösterdiği yolda ilerleme şansına sahibiz.

Sözlerimi, hayatıyla, devrimleriyle, ilkeleriyle yalnız bizi değil, bütün dünyayı etkileyen bu eşsiz dâhinin arkasından, sadık dostu ve silah arkadaşı İsmet İnönü’nün Dolmabahçe Sarayı’ndan onun naaşını uğurlarken bitirdiği gibi bitirmek istiyorum: “Eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır.” Ruhu şad olsun.